Pages

28 Kasım 2010 Pazar


DERİ

Deride ısıya, soğuğa, dokunmaya, ağrıya, basınca ve sarsılmaya tepki veren, çeşitli hassaslık derecelerinde milyonlarca sinir hücresi bulunur. İşte beyne duyusal uyarılar gönderen ve deriye olağanüstü bir duyarlılık kazandıran da bu sinir ağıdır. Bir topu tuttuğunuzda ya da bir masaya dokunduğunuzda yaptığınız hareket ne kadar hafif olursa olsun, parmak uçlarınızda bir basınç hissedersiniz. Bu hafif hareket dahi, parmak ucunda yoğun olarak toplanmış olan binlerce dokunmaya duyarlı sinir alıcısını harekete geçirir. Deri yüzeyinin yakınlarındaki sinir uçlarını kaplayan özel hücrelerde, basınçla birlikte elektrik akımı başlar. Bu akım sinir lifleri aracılığıyla saniyede 130 metre hızla omurilik ve beyne doğru iletilir.

Derimiz yoluyla üç temel şeyi algılarız: basınç, sıcaklık ve ağrı.

Elimize ameliyat eldiveni giyip parmağımızı soğuk bir suya batırdığımızda parmağımız suya değmediği halde ıslaklık hissederiz. Çünkü derimizin ıslaklık olarak algıladığı duygu, basınç ve sıcaklıktır. Islaklık hissini yaşatan ise beynimizdir.

Basınç, sıcaklık ve ağrı ile ilgili duyular çok farklı biçimlerde kendilerini gösterirler. Basınç alıcılarının hafifçe uyarılması gıdıklanma hissine, ağrı alıcılarının hafifçe uyarılması ise kaşınmaya yol açabilir. Her iki his de fiziksel olarak var olan bir nesneden değil, sinirsel bir iletimden kaynaklanır. Yani bir cisme dokunduğumuzda onun sert, yumuşak, ıslak veya sıcak olduğunu beynimizde algılarız. Örneğin sıcak bir maddeye dokunduğumuzda, onun hissini beyne iletmekle görevli olan sinirler devreden çıkarılsa, yanmakta olan elimizi hissetmemiz mümkün değildir. Sıcaktan yanma, onu hissetme ve bundan dolayı acı duyma hissi, yalnızca beynin yorumudur.

Ancak insanların görme, duyma, tat alma gibi hislerin tamamının beyinde oluştuğu hissine kanaatlerinin gelmesini engelleyen en önemli etkenlerden biri dokunma hissidir.

Oysa bu insanların anlayamadıkları veya anlamazlıktan geldikleri gerçek şudur: diğer tüm algılar gibi, dokunma hissi de yukarıda bahsettiğimiz gibi deri hücrelerinin elektrik sinyalleri olarak ilettiği bilgilerin beyinde yorumlanmasıyla oluşur. Siz bir kumaşa dokunduğunuzda onun sert, yumuşak, ince ya da ipeksi olduğunu beyninizde algılarsınız. Parmak uçlarınızdaki alıcı hücreler, kumaşa ait bilgileri beyninize elektrik sinyali olarak ulaştırırlar ve bu sinyaller beyninizde dokunma hissi olarak algılanır.

Örneğin; biz kitap okumakta olan bir insana "bu kitabı beyninde görüyorsun" dediğimizde, o kişi dikkatli düşünmediği takdirde, "beynimde görüyor olamam, bak elimle dokunuyorum" diyecektir. Veya "bu kitabın dışarıda maddesel olarak aslının nasıl olduğunu bilemeyiz, biz sadece kitabın beynimizin içindeki görüntüsünü görebiliriz" dediğimizde yine aynı yüzeysel düşünceye sahip bir insan, "hayır, bak elimle tutuyorum ve sertliğini hissediyorum demek ki nasıl olduğunu biliyorum" diye cevap verecektir. Ancak okumakta olduğumuz bir kitabı elimizde hissediyor olmamız, bu kitabı beynimizde gördüğümüz gerçeğini değiştirmez. Çünkü kitabın görüntüsü gibi, kitaba dokunma hissi de beyninizde oluşmaktadır.

Eğer parmak uçlarımıza başka bir yolla bir uyarı verilse, çok farklı hisleri algılayabiliriz. Bu günümüzde simülatörler aracılığı ile bu yapılmaktadır. Ele takılan özel bir eldiven ile bir insan, ortamda olmadığı halde bir kediyi sevdiğini, bir insanla tokalaştığını, suyun altında elini yıkadığını veya sert bir cisme dokunduğunu hissedebilmektedir. Eğer bu eldivenler aracılığıyla "kitabın sayfalarını çevirdiğimiz" hissi verilse gerçekten kitaba dokunduğumuzu ve sayfalarını çevirdiğimizi zannederiz. İşte dokunduğumuzu hissettiğimiz bu varlıklar ve de yazı boyunca bahsi geçen kitap, kumaş ve sıcak nesne aslında bulunmamaktadır. Tüm bunlar, insanın yaşamındaki tüm hisleri beyninde algıladığının kesin bir delilidir.

23 Kasım 2010 Salı


DİL

Dilimizin üzerinde dört ana tat alma noktası vardır. Dilimizin bir bölümü "tatlıyı" algılamakla görevlendirilmişken, diğer bölümü "acıyı", bir başka bölümü "ekşiyi", diğeri ise "tuzluyu" algılama sorumluluğunu üstlenmiştir. Dilin üzerindeki çeşitli tatları almaya yarayan bu bölümlere "glukofor" adı verilir. Glukoforun yapısında protein bulunur. Dışarıdan gelen herhangi bir tat molekülü buraya ulaştığında, buradaki ilgili protein molekülü ile hidrojen bağları kurar ve beyne bir sinyal gönderir. Böylelikle, yediğimiz şeyin "tatlı", "tuzlu" veya "acı" olduğunu olduğunu anlayabiliriz.

Peki glukofor tat moleküllerini nasıl algılar?

Glukoforlar belli bir geometrik düzenlemeye sahip olan atomları tanır. Örneğin; dilin ön kısmındaki glukoforlar (tatlı algılayan bölüm) kendisi ile uyumlu geometrik yapıdaki moleküller kendisine bağlanabildiği için tatlıyı algılar.Tatlı molekülleri, acı için belirlenmiş bölgeye bağlanmaz. Çünkü geometrik şekilleri buna uygun değildir.

Çeşitli tatlandırıcılar, tat molekülleriyle dildeki boşlukların uyumunu sağlayan bu yap-boz oyununun kuralına bağlı kalınarak meydana getirilmiştir. "Tatlı" özelliği gösterebilmesi için dilin tatlı algılayan bölümündeki boşluklara uygun moleküller özel olarak geliştirilmekte ve beyinde tatlı hissinin oluşması sağlanmaktadır. Bu sayede düşük kalorili ve şeker özelliği göstermeyen tatlandırıcıların oluşması sağlanmaktadır.

Bu aslında çok önemli bir gerçeği vurgulamaktadır. Alınan tat, sadece bir algıdır. Ortada şeker olmamasına rağmen beynin yediği şeyi şekerli algılaması bunu açıkça kanıtlamaktadır. Bedenin içinde, dışarıda var olan maddelerden bağımsız bir duyu sistemi bulunmaktadır. Yanıltıcı bir yolla, aslında olmayan bir şeyi beyne var gibi göstermek, beynin algıladığı şeyin dışarıdaki ile bir bağlantısı olmadığını da kanıtlar. Tatlandırıcıları tattığımızda aslında dışarıda şeker yoktur. Ama biz öyle zannederiz. Peki bu durumda gerçek şekerin var olup olmadığından nasıl emin olabiliriz? Sadece algılarımızla muhatap olduğumuz için bundan hiçbir zaman emin olamayız.

Beyne algı olarak ulaşan şey aslında elektrik sinayalleridir. Beyin, gelen bu sinyalleri "tatlı" olarak algılar. Ancak bu sinyali neye göre ayırt ettiği belli değildir. Çünkü dilden beyne ulaşan bu elektrik sinyalleri, diğer tüm duyularımızda olduğu gibi beyne doğru giden ve yağ, su ve proteinden ibaret olan sinirler boyunca ilerlerler. Bu durumda soralım: Bir muz ya da şeker acaba gerçekten tatlı mıdır? Bundan emin olabilir miyiz? Bundan emin olabilmek mümkün değildir. Dış dünyada var olan herşey elektrik sinyalleri şeklinde beynimize ulaştığından, dış dünyada var olan nesnelerin hiçbir zaman aslı ile muhatap olamayız. Bu durumda yediğimiz şeker bize göre tatlıdır, yani beynimiz kendisine gelen elektrik sinyallerini tatlı olarak algılar. Ama gerçekte onun tatlı olduğuna dair hiçbir kanıtımız yoktur.